Kabuk Adam bir sanat eseri, evet aslında klasik olmuş her kitap bir sanat eseri ama bu sanatın sizi ele geçirmesi her kitap için mümkün değil. Karayiplerdeki okyanusun sıcak esintisinin bir anda içinize nüfuz etmesi, sonra o dalgaların sesiyle rüzgârın uğultusunu kulaklarınızda hissetmeniz, kitabı okurken bir yandan kumlarda karınca edasıyla yürüyen Tony’i görmeniz, başındaki Jamaica beresinin renklerinin gözünüzü alması, her şey ama her şey orada olmanızı sağlayan kelimeler topluluğu. Kelimeler ve cümleler içinize girmeye çalışan karınca kolonileri gibi. Kraliçe karıncanın ayaklarını kolunuzda hissetmeniz gibi bir şey. Evet, bakın şuanda tam sağ kolunuzda yürüyor. Ben görüyorum çünkü.
İçinizde dolaşan o olağanüstü imgelerin rüzgârda dans etmesi sizi derinden sarsıyor. Her şeyin içinizde olup bittiğini zannediyorsunuz ama hayır yanılıyorsunuz, bunların hepsi gerçekten oluyor çünkü. Tony, gecenin içinden gelen görünmez bir uçurtma gibi bir anda sizin karşınıza çıkıveriyor, anlatıcının kulağınıza fısıldadığı hikâyeyi dinlerken, tehlikenin o derin ısırıklarına karşılık vermek istiyorsunuz ama nafile! Karşı koymak istediğiniz bir güç karşısında kafanıza çarpan kabukların yarattığı kesikler canınızı yakıyor. Siz o yarayı sarmaya çalışırken, metallerin parıltısı gözünüzü alıyor. Sonradan alacakaranlıkta, kumsalda ayağınızın altından akan şelalenin etkisi altında kalıyorsunuz. Kumsaldan denize atladığınızda yüzmek isterken derinliğin o dip dalgalarına maruz kalıyorsunuz. Kitabı okumuyor kitabı adeta yaşıyorsunuz. Kabuk Adam, okyanusta gizli kalmış bir kabuğun içindeki inci kadar değerli. Belki de bu bir siyah inci! Bu kitabın sizi okyanusun derinlerindeki nadide balıklarla tanıştıracağına eminim. Keyifli okumalar!
Yorumlar
Yorum Gönder